0212 204 09 72

"WhatsApp Bilgi Hattı"

  +90 549 492 81 80


12.11.2020

CİLDİMİZİN BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNDE AROMATERAPİ DEVRİ

Cilt bir bağışıklık organıdır

Bu organın bağışıklıktaki işlevi bilimsel yayınlarda iki türlü ifade edilir;

           Doğuştan Bağışıklık

           Adapte Olunmuş Bağışıklık

Bağışıklık sistemimizin güçlü olması bizlerin sağlıklı olması, sağlıklı kalabilmesi için çok büyük önem taşıyor.

Her türlü kalıcı olmayan çabuk geçebilen; soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklarda bağışıklık sistemimizin bize ne kadar iyi ve yeterli savunabilmesine bağlı. Eğer immune sistem dediğimiz bağışıklık sistemimiz çökerse, bizi savunan savaşçı askerler azalırsa, savunmasız kalıyoruz. Hiçbir savaşta, savunan askerlerin azlığı istenen bir durum değildir. Bağışıklık sistemimizin de her gün milyarlarca kez verdiği savaşta güçlü olması ve güçte kalması savaşçı askerlerinin azalmamasına bağlı. Bu savaşçı askerler, bağırsaklarımızda mikrobiota dediğimiz floramızda olduğu kadar vücudumuzu saran en büyük organ olan cildimizde yeteri kadar olmalı ki savunma sadece hatta değil sahta da devam edebilsin.

Kısaca hattı müdafaa yoktur, sahtı müdefaa vardır. O saht bütün vücuttur. Deri de bütün vücudu saran en büyük organdır.

Yediklerimiz içtiklerimiz nasıl bağırsak floramızdaki bağışıklığımızı güçlendiren bizi savunan mikrobiatada etkiker oluşturuyorsa, şöyle ki;

Prebiyotikçe zengin beslenmek, turşu, fermante ürünler, doğal organik besinler, antibiyotik tüketmemek, antibiyotikli etler yememek nasıl ki bağırsak floramız için çok elzem ise aynı hassasiyeti cildimize sürdüklerimizde de göstermeliyiz. Çünkü derimiz yani cildimiz de bizim savunma sitemimizi oluşturan sağlıklı bir hastaya floraya sahip olmalı ki bağışıklık yani immune yani her hastalıktan tam korumadan bahsedebilelim.

Cildimizde de aynı bağırsaklarımızdaki iyi bakteriler var. Bu iyi bakteriler bizi dışarıdan gelen kötü bakterilere karşı savunuyor. Bu iyi bakteriler, derinin yağ tabakasında barınıyor. Eğer bildin kendi yağ tabakası, lipidleri yok olursa malesef iyi bakterileri de yok oluyor. Mesela yüzey sürfaktan maddeler özellikle S1S denen sülfatlı maddeler cildi çok kurutarak, yağ dengesini bozabiliyor. Bu sebeple iyi bakterileri de azalıyor cildin.

Aromaterapi, özellikle doğru farmasostatik özellikte ve farmakope değerlerinde üretilmiş yağlarla yapılan aromaterapi, bu alanda çok sağlıklı ve pozitif sonuçları ile karışımıza çıkıyor. Çünkü aromaterapide kullandığımız soğuk sıkım sabit yağlar , tohum yağları ve doğru maserasyon yöntemi ile elde edilmiş yağlar; örneğin tamanu yağı, hindistan cevizi yağı, hodan yağı, haşhaş tohumu yağı, aynısefa yağı ve sarı kantaron yağı.

Cildin lipiol bariyer yapısını iyileştirerek cilde kaybettiği lipidleri geri geri kazandırıyor. Bu lipid bariyer, bizim aslında cildimizi kötü bakterilerin ve patojenlerin geçişini önleyen çok kıymetli bir değerimiz.

Bu yapıyı cildi kurutan çok asitli ve sürfaktanlı (sülfatlı) yıkamalar, parabenli kremler, bha ve bht’li ürünler kullandığımızda bozulan bu yapıyı aromaterapinin kıymetlileri yerine koyuyor.

Yukarıda sıraladığımız bu kıymetliler çok yüksek oranda GLA (omega6) ve ALA (omega3)’te içeriyor. Ayrıca diğer EFA (sağlıklı yağ asitleri) içerikleri sayesinde cilt hücresinin, hücre membranını iyileştiriyor. Hücre membranu geçirgenliğini iyileştiriyor ki bu muhteşem bir bütüncül sağlık demek. Çünkü bütün metabolik hastalıklar hücre membranı anormalleşmesi ile bizi buluyor. Membran bozulyuursa, hücre içine ne mineral ne vitamin ne de hücre için mitokondri için gerekli enerji üretimini sağlayabilecek, vital (yaşamsal değerde) besinler giremiyor ve hücre hastalanıyor. Mitokondri ve Nükleustaki (DNA’daki) işlev bozuluyor. Hastalıklar başlıyor. Hücre membranı için çok önemli olan fosfolipidler, kendileri birer doymamış yağ asidi ve doymamış yağ asitlerinden oluşuyor. Tam da bu sebeple yağlar (fındık, zeytin, hindistan cevizi, haşhaş tohumu, keten tohumu, avokado yağı) hücre membranımızdaki fosfolipidlerin aynısını içeriyor ve bizim membranı iyileştiriyor.

Hücrelerimizin geçirgenliği iyileşiyor. Hücre geçirgenliği iyileşince sırasıyla doku sonra da organ iyileşiyor.

Aromaterapide uçucu yağlar dediğimiz Palmarosa, Karanfil, Tarçın, Elemi, Nioli, Lavanta, Misk Adaçayı gibi çok kıymetli terpenik bileşenler içeren kokulu aromatik yağlarımız da cildi bakteri,virüs , parazit, mantar gibi enfeksiyon yapan patojenlerden koruyor.Çünkü biliyoruz ki enfeksiyonlar çok sık ve uzun süreli olursa enflamasyonun dönüşebiliyor. Enflamasyon da kalıcı hatta bazen kalıtsal çok ciddi hastalıklara yol açabiliyor. Mesela sedef,artrit,MS ,kanser, vitiligo gibi. Enflamasyon hastalıklarına işte bu sebeple OTO İMMÜN HASTALIKLAR deniyor. Çünkü kendi enflamatuarlarımız bize savaş açıyor ve bizi çok ciddi hasta edebiliyor. Kısacası oto immün hastalıklardan korunmak için barsakları korumamız gerektiği kadar cildimizi de korumamız gerekiyor.. Bunun için de Tıbbi Aromaterapi size gerçek sağlık sunuyor. Eczacı ve Hekimler tıbbi aromaterapi yağları ile danışanlarına daha sağlıklı,bütüncül ve koruyucu sağlık hizmetleri sunabiliyor. Şifa olmak önce korumakla başlıyor. Tıbbi Aromaterapi bunu çok iyi başarıyor. 

{alanbaslik}
© Tüm hakları saklıdırEfasis
.