Cilt
bir bağışıklık organıdır
Bu organın bağışıklıktaki işlevi bilimsel yayınlarda iki türlü ifade
edilir;
Doğuştan
Bağışıklık
Adapte
Olunmuş Bağışıklık
Bağışıklık sistemimizin
güçlü olması bizlerin sağlıklı olması, sağlıklı kalabilmesi için çok büyük önem
taşıyor.
Her türlü kalıcı olmayan
çabuk geçebilen; soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklarda bağışıklık
sistemimizin bize ne kadar iyi ve yeterli savunabilmesine bağlı. Eğer immune sistem
dediğimiz bağışıklık sistemimiz çökerse, bizi savunan savaşçı askerler
azalırsa, savunmasız kalıyoruz. Hiçbir savaşta, savunan askerlerin azlığı
istenen bir durum değildir. Bağışıklık sistemimizin de her gün milyarlarca kez
verdiği savaşta güçlü olması ve güçte kalması savaşçı askerlerinin azalmamasına
bağlı. Bu savaşçı askerler, bağırsaklarımızda mikrobiota dediğimiz floramızda
olduğu kadar vücudumuzu saran en büyük organ olan cildimizde yeteri kadar
olmalı ki savunma sadece hatta değil sahta da devam edebilsin.
Kısaca hattı müdafaa
yoktur, sahtı müdefaa vardır. O saht bütün vücuttur. Deri de bütün vücudu saran
en büyük organdır.
Yediklerimiz içtiklerimiz
nasıl bağırsak floramızdaki bağışıklığımızı güçlendiren bizi savunan
mikrobiatada etkiker oluşturuyorsa, şöyle ki;
Prebiyotikçe zengin
beslenmek, turşu, fermante ürünler, doğal organik besinler, antibiyotik
tüketmemek, antibiyotikli etler yememek nasıl ki bağırsak floramız için çok
elzem ise aynı hassasiyeti cildimize sürdüklerimizde de göstermeliyiz. Çünkü
derimiz yani cildimiz de bizim savunma sitemimizi oluşturan sağlıklı bir
hastaya floraya sahip olmalı ki bağışıklık yani immune yani her hastalıktan tam
korumadan bahsedebilelim.
Cildimizde de aynı
bağırsaklarımızdaki iyi bakteriler var. Bu iyi bakteriler bizi dışarıdan gelen
kötü bakterilere karşı savunuyor. Bu iyi bakteriler, derinin yağ tabakasında
barınıyor. Eğer bildin kendi yağ tabakası, lipidleri yok olursa malesef iyi
bakterileri de yok oluyor. Mesela yüzey sürfaktan maddeler özellikle S1S denen
sülfatlı maddeler cildi çok kurutarak, yağ dengesini bozabiliyor. Bu sebeple
iyi bakterileri de azalıyor cildin.
Aromaterapi, özellikle
doğru farmasostatik özellikte ve farmakope değerlerinde üretilmiş yağlarla
yapılan aromaterapi, bu alanda çok sağlıklı ve pozitif sonuçları ile karışımıza
çıkıyor. Çünkü aromaterapide kullandığımız soğuk sıkım sabit yağlar , tohum
yağları ve doğru maserasyon yöntemi ile elde edilmiş yağlar; örneğin tamanu
yağı, hindistan cevizi yağı, hodan yağı, haşhaş tohumu yağı, aynısefa yağı ve sarı kantaron yağı.
Cildin lipiol bariyer
yapısını iyileştirerek cilde kaybettiği lipidleri geri geri kazandırıyor. Bu
lipid bariyer, bizim aslında cildimizi kötü bakterilerin ve patojenlerin
geçişini önleyen çok kıymetli bir değerimiz.
Bu yapıyı cildi kurutan
çok asitli ve sürfaktanlı (sülfatlı) yıkamalar, parabenli kremler, bha ve
bht’li ürünler kullandığımızda bozulan bu yapıyı aromaterapinin kıymetlileri
yerine koyuyor.
Yukarıda sıraladığımız bu
kıymetliler çok yüksek oranda GLA (omega6) ve ALA (omega3)’te içeriyor. Ayrıca
diğer EFA (sağlıklı yağ asitleri) içerikleri sayesinde cilt hücresinin, hücre
membranını iyileştiriyor. Hücre membranu geçirgenliğini iyileştiriyor ki bu
muhteşem bir bütüncül sağlık demek. Çünkü bütün metabolik hastalıklar hücre
membranı anormalleşmesi ile bizi buluyor. Membran bozulyuursa, hücre içine ne
mineral ne vitamin ne de hücre için mitokondri için gerekli enerji üretimini
sağlayabilecek, vital (yaşamsal değerde) besinler giremiyor ve hücre
hastalanıyor. Mitokondri ve Nükleustaki (DNA’daki) işlev bozuluyor. Hastalıklar
başlıyor. Hücre membranı için çok önemli olan fosfolipidler, kendileri birer
doymamış yağ asidi ve doymamış yağ asitlerinden oluşuyor. Tam da bu sebeple
yağlar (fındık, zeytin, hindistan cevizi, haşhaş tohumu, keten tohumu, avokado
yağı) hücre membranımızdaki fosfolipidlerin aynısını içeriyor ve bizim membranı
iyileştiriyor.
Hücrelerimizin
geçirgenliği iyileşiyor. Hücre geçirgenliği iyileşince sırasıyla doku sonra da
organ iyileşiyor.
Aromaterapide uçucu yağlar
dediğimiz Palmarosa, Karanfil, Tarçın, Elemi, Nioli, Lavanta, Misk Adaçayı gibi
çok kıymetli terpenik bileşenler içeren kokulu aromatik yağlarımız da cildi
bakteri,virüs , parazit, mantar gibi enfeksiyon yapan patojenlerden
koruyor.Çünkü biliyoruz ki enfeksiyonlar çok sık ve uzun süreli olursa
enflamasyonun dönüşebiliyor. Enflamasyon da kalıcı hatta bazen kalıtsal çok
ciddi hastalıklara yol açabiliyor. Mesela sedef,artrit,MS ,kanser, vitiligo
gibi. Enflamasyon hastalıklarına işte bu sebeple OTO İMMÜN HASTALIKLAR deniyor.
Çünkü kendi enflamatuarlarımız bize savaş açıyor ve bizi çok ciddi hasta
edebiliyor. Kısacası oto immün hastalıklardan korunmak için barsakları
korumamız gerektiği kadar cildimizi de korumamız gerekiyor.. Bunun için de
Tıbbi Aromaterapi size gerçek sağlık sunuyor. Eczacı ve Hekimler tıbbi
aromaterapi yağları ile danışanlarına daha sağlıklı,bütüncül ve koruyucu sağlık
hizmetleri sunabiliyor. Şifa olmak önce korumakla başlıyor. Tıbbi Aromaterapi
bunu çok iyi başarıyor.